27 Mart 2007

ben ruhi bey nasılım?


mutlaka gidin görün veyahut da okuyun...

edip cansever'den "ben ruhi bey nasılım?"

kısa bir alıntı:
...
durmadan atiyordum, esyalar bitmiyordu ki hic
esyalar bitmedikce ofkeyle iciyordum
ve kinle
iniltiler duyuyordum asagidan yukaridan
ve bagrismalar
ve cigliklar duyuyordum bir de
tanidigim artik ve bilmedigim iyice
acayip hayvan seslerine benzeyen
- konak ki bir simsekti de, elle duzeltilmisti sanki bir yagmur oncesinde -
usaklar evlatliklar birbirine giriyordu
birbirlerinden cikiyordular
aralarina karistim
bosaldim bosaldim bosaldim
ve bilirdim, biliyordum, suresiz bir sarisindim
baskalarini da cagirdim daha sonra
ve karsiladim.

oramla karsiladim, en cok oramla
kapida karsiladim, dusumde karsiladim
bir suru adamlar geldi, o bir suru adamlarla bir suru kadinlar
nerde kim varsa iste bir bir geliyordular
mutsuzlar, umutsuzlar, uyumsuzlar
ellerinde paketlerle geliyordular - neler yoktu ki -
ickiler, cicekler, pastalar
kucuk kucuk paketler, buyuk buyuk kutular.

(ah, ne de cok seyleri vardir da, nasil hep boyle yerinde harcar bu kentsoylular.)

giysiler giysiler gene giysiler
fiyonklar, boncuklar, payetler
degerli-degersiz, sahici-yalanci
turlu turlu igneler, yuzukler ve kolyeler
once hep nasilsinizlar, lutfenler oturmaz misinizlar
denenmis ic gecirmeler, gizliden bakismalar
ve yaldizli cumleler
bu pazar ne yaptiniz? hangi pavyonda? sahi mi?
igreti kahkahalar, ucuzundan gulmeler bacak bacak ustune atmalar, yerlere uzanmalar
sigaralar ickiler
sonra gene ickiler, hic bitmeyen ickiler
ve dudaklar ve gozler, ince uzun boyunlar
memeler, kalcalar, kiclar, falluslar
ve yavastan seviciler, ibneler
poz kesen jigolalar.
...

8 Mart 2007

gerçekten güzel


4 yaşındaki bir çocuk günde ortalama 400 tane soru soruyormuş. harika değil mi? hayat onlar için bir sürü meraktan başka birşey değil. çok şaşırıp yeni şeyler görüyorlar. adını bilmedikleri tadını bilmedikleri bir dünyadalar. bu ne? bilgisayar. bu ne? böcek. ne yiyorsun? çikolata. tadı nasıl? güzel. gerçekten güzel. o çikolatayı yiyor ve güzelin ne olduğu hakkında bir fikir ediniyor. onun için yepyeni birşey. gördükleri bir karnaval, sirk veya fener alayı gibi . tabi ki ben böyle tanımlıyorum kafalarının içinde olan şeylere en yakın tanımlamam bunlar olabilir.
yaşımız ilerledikçe bu hayal ormanı yok oluyor. etrafımızdaki nesneler artık o kadar çekici değil. yeni bir şeyler keşfetmek çok zor. ergenlikte olan da bu bildiğimiz dünyanın artık tad vermemesi. bildiğimiz bulutsu dünya düpedüz kayaya dönüşüyor. ne oluyor? düya albenisini yitiriyor. ne yapıyoruz? yeni ne varsa onun peşine düşüyoruz. onlar ne? tabi ki duygularımız.
örneğin konu mankenimiz X yirmili yaşlarının başında olsun. X kendince mutlu bir insan. Gamsız ve empati yeteneğinden biraz yoksun. etrafında olup bitene hınzır bir gülüşle bakıyor. X in kızlarla arası şöyle böyle. şimdiye kadar pek ciddiye almamış. alanlarla alay etmiş. çok beddua yemiş.ama gün geliyor aşk denen şey ki tanımı herkese göre değişir, kapısını çalıyor. X değişik haller içinde. bu hissi daha önce hiç hissetmemiş. aşk denen şey karmaşık bir hissiyatlar bütünü olduğu için X her gün şaşırmakta. bazen sinirli oluyor bazen üzgün bazen bezgin çoğu zaman uykulu. yani dünya tam olarak benzemese de 4 yaşındaki çocuğa göründüğü gibi görünüyor ona.sormaya başlıyor. ne içelim? şarap. ne yiyelim? kaşar. neden öyle diyorsun? neden neden. niye? işte. nerede? orada. nasıl? güzel. gerçekten güzel...