18 Eylül 2007

büyümek


yunan mitolojisinde bir karakter var bilmem bilir misiniz? adı sisyphus, kendisi eski bir kral olup yaptığı kötülüklerden dolayı tanrılar tarafından çok acımasız bir cezaya çarptırılmış bir şahsiyet. cezası şöyle: bir kayayı tepenin üstüne çıkarmak. tepeye ulaştığında tüm cezadan kurtulacak. ama bu kadar basit değil tabii ki. zavallı sisyphus kayayı tepenin zirvesine tam ulaştırmışken nasıl oluyorsa oluyor kaya gerisin geriye tepeden aşağıya yuvarlanıyor. yani kaya asla tepeye ulaşmıyor. sonsuz bir döngü ve zavallı adam bunu defalarca ve defalarca yapıyor. galiba yunanlılar bu sonsuz ceza işine kafayı takmışlar bi de prometheusun da bu minvalde bir cezası var.
peki benim derdim ne, niye bundan bahsettim. sisyphus'a sempati duyuyorum desem biraz hafif kaçar, düpedüz kendimi o gibi hissediyorum. 26 yıl boyunca yaptığım şeylerin tümü işte o kaya sürekli yuvarlanıyor ben de onunla birlikte yuvarlanıyorum. artık böyle yapmaya karar verdim.
metin geçen gün artık karmaya inandığını söyledi ki kendisi böyle alengirli şeylere kafayı takıp takıp vazgeçmesiyle tanınır. o söyleyince ben de bir an hayat muhasebesi yaptım. malum karma iyi şeyler yapanların başına iyi kötü şeyler yapanların başına kötü şeyler gelmesi gibi bişiy. o zaman anladım ki hakketten ben birşey yapmıyorum. hareketsizim. ya da yapıyorum da sonucu bir yere gitmiyor boş boş. kayayı yuvarlıyorum yuvarlıyorum bakmışım hiç birşey yapmamışım.
aslında size nazi propaganda sineması estetiğinden, ortadoğunun su sorunundan, kuantum fiziğinden, koyunların kuzulama periyodlarından falan bahsetmek isterdim ne yapalım işim gücüm kendimle. konuşup duruyorum kendim hakkında işte. bu yüzden bazıları çok kızıyor bazıları küçümsüyor bunu bir zaafiyet belirtisi olarak görüyor. ee napalım ben de sıkılgan bir insanım nihayetinde söylemeden duramıyorum. konuşkan bir insan olarak tarif edilebilirsem de buna inanmayın söylediklerimi gerçekten söylediğim çok az zaman vardır ve bazen günde
sadece 10 kelime konuşurum.
bu yazının asıl meselesi büyümek olacaktı aslında. çünkü bir yaşımı daha bitirdim. 26 yaşındayım ve şimdiden büyümenin yaşlanmaya dönüşmesinden korkar oldum. çünkü yapmak istediğim çok şey var görülecek yerler okunacak kitaplar seyredilecek filmler yeni yeni dostlar. yapmak istediğim şeylerin nerdeyse hiçbirini yapamamış olmam da (ya da hayal ettiğim şeylerin hiçbirini yapmamış olamam) beni daha da korkutuyor.
şu an bir sinema filminde olabilirdim esas oğlanın sevgilisi tüm sevgisini kalbine gömerek şehri terkeder başka bir adam da şehir ona bir şey vaad etmediği için terkeder. esas oğlan da şehri aniden istila eden korkunç domates canavarlarla mücadele etmek zorunda kalır. meğerse şehri terkeden adam geceleri korkunç domates canavarlarını avlayan bir avcıymıştır.
büymek demek herşeyin büyümesi demek. çocuk kalabilirdik...