23 Ağustos 2006

zaman



zaman nedir? buna bir cevabınız var mı? saatinizi gösterebilirsiniz işte bu zamandır diye yada yıllardan bahsedebilirsiniz. evet bütün bunlar zaman için birer belirteçtir ama bütün bu kavramların "kabul" olduğunu unutmamalısınız. örneğin şu an isa'nın doğumundan 2006 yıl geçmiş ki 1 yıl dünyanın güneş etrafında dönmesi olarak kabul ediyoruz yani dünya 2006 kere dönmüş o günden bugüne. sürekli akan ve ilerleyen birşey olarak tanımladığımız zaman aslında hiç de öyle olmayabilir. modern fiziğe göre zaman evrenin 4. boyutudur diğer boyutların hız ve kütleye bağlı olarak değişmesi gibi zaman da değişir. yaşlanma konusunda ışık hızının nimetlerini bilmeyen yoktur sanırım. peki nasıl oluyorda aslında tanımı çok muğlak olan bir kavramı insanoğlu algılayıp bilebiliyor yani zaman algısı mutlak(dünya üzerindeki tüm dillerde zaman kipleri varmış). tabi sevgili filozoflar bunu anlamaya çalışmışlar örneğin kant idealist bir yaklaşımla "zamanı" aynı uzay gibi öğrenilmeden bilinen doğuştan gelen bilgi "a priori"olarak, fizikçi feylesof shopenhauer de zamanı tam bir kuantumcu yaklaşımla "condition of the possibility of succession" olarak tanımlamış. benim en tuttuğum varoluşçular, onlara göre zaman varolmanın temel meselelerinden biri. naçizane bana göre de insanoğlu için ölüm denen şey olmasaydı asla zaman diye bir kavramın insanlar için bir anlam teşkil etmeyeceğidir. işte tam burada "entropi" denen fizik ve felsefe meselesinden bahsetmek istiyorum. entropi termodinamiğin 2. kuralı olup kısaca şöyle açıklanabilir "bir sistem dışardan enerji almadıkça evrende bozunma eğilimindedir" yada "evrende enerji dağılama, eşitlenme eğilimindedir" daha da anlaşılır bir örnekle: sobanın sürekli daha sıcak olması ya da sıcaklığını koruması için odun veya kömürle beslenmesi gerekir beslenmezse söner ve soğur. entropiyi bir düzensizleşme olarak algılayabiliriz. bütün bunları anlattıktan sonra amacımın zaman ve entropi kavramlarını kucak kucağa oturtmak istediğimi anlamışsınızdır umarım. demek istediğim zamanın algıladığımız 3 boyut gibi bir boyut, bizim onu algılamımıza yol açan şeyin ise entropi olduğudur. hatta algıladığımız şey zaman değil de bu bozunma yani entropidir. bunu ben bulmuş değilim daha önce akıllı adamlar bunu düşünmüşler ve entropiye "arrow of time" demişler.
şimdi canı sıkılmadan buraya kadar okuyanları tebrik ederek işin özüne gelmek istiyorum. 1 haftalık bir tatile topuklarım kıçıma vura vura koşarak kaçıyorum yani benim için zaman 1 hafta duracak. hiç birşey yapmadan hiçbir şeyi değiştirmeden deniz kenarında 1 hafta. fizik kurallarını yemişim...

8 Ağustos 2006

körlük


hayatımda gerçek anlamda korktuğum birçok şey olabilir. hatta bunların sayısı oldukça fazla ama fobi olarak tanımlayabileceğim birşey varsa o da kör olma korkusudur yada gözlerimle alakalı birşeyler. bunun bilinçaltımda ne anlama geldiği konusunu düşünsemde o kadar derine inmedim belki siz bir sendrom uydurabilirsiniz.
körlüğün çok anlamlı bir kelime olduğunu söyleyerek bir çok kapıyı açık bırakıp jose saramago'nun 1998 nobel edebiyat ödüllü "körlük" romanından bahsedeyim(ama spoiler diil). romanda yakalananları bembeyaz bir körlüğe götüren salgın hastalık ve bununla yaşanan ahlaki çöküşten bahseder. anlatılan aslında toplumun ikiyüzlülüğüdür. körlüğün fiziksel olarak ortaya çıkmadan önce de varolduğunu insanların görmek istemedikleri şeyleri ve olguları görseler dahi görmediklerini körlüğü kullanarak anlatır.
yaşadıkça hayat bizi köreltir ve görmeyen çoğunluğun yavaş yavaş parçası oluruz çünkü zamanla kaybedecek gereksiz bir sürü şeyimiz olmuş ama düşünecek zamanımız kalmamıştır. bu yüzden sivri uçlarınıza iyi bakın, korkmayın, körelmeyin,kör olmayın.

2 Ağustos 2006

yalnızlık



bi kelimeyi ne kadar çok tekrar edersen o kelime anlamını yitirir ya işte bu kelime anlamını yitirmiyor seni daha da yalnız hissettiriyor.
bütün bu teknoloji, üretim biçimlerinin karmaşıklaşması, bireyselliğin ön plana çıkması, yabancılaşma günümüz insanını yanlızlığa sürüklüyor yani maymun akıllandıkça yalnızlaşıyor.
"modern insanın" geri dönülmez bir parçası olan yalnızlık ve ruh hastalıklarını "modern hayatın" nimetlerinden ayıramazsın. ne kadar ekmek o kadar köfte...
herşeyi bırakıp vanuatu'da yaşamak isterdim (vanuatu olmasa da ege'de sakin bir deniz kasabası da olabilir). ama bir kere bu hayatın içine doğmuşum ne onlarsız yapabileceğim ne de onlarla. modern bir maymunum. değil vanuatu'ya cennete bile gitsem yalnızlık çekeceğim.