29 Nisan 2010

light bir aşk acısı


her şey o umarsız , sıcağın can sıkıntısıyla kanka olduğu, uzun -çok uzun- yaz tatillerinden birinde başlamıştı. o zamanlar iş güç, çoluk çocuk, doğru yanlış ve bilimum "ikileme" yakamıza yapışmamıştı. medeniyetten uzak, lost adası kıvamındaki birbirinden ilginç karakterleriyle, yazlığımızda, maksimum derdimiz, denizin biraz dalgalı olması, biraz soğuk olması, tavlanın taşlarının eksik olması, terliğimizin taşlı toprak yolda kopmasıydı. bütün bu dertlerin arasında sanırım hepimizi buhrana sürükleyen en büyük felaket, sahilin tek ve biricik kafesine uzun süre biranın gelmeyişiydi. biranın olmaması allahın unuttuğu bu cennet parçasında toplu cinnete yol açabilirdi. her gün her saat her dakika biranın neden gelmediğine dair teoriler -işin içine uzaylılar bile girmişti- üretilse de gerçek şuydu: efes bayisi çok uzak olduğu ve sattığı bira yaptığı yola değmediği için oraya tedariki kesmişti. tabii bu vaziyette insanlar birasız bırakılamazdı "cefakar ve vefakar" kafe sahibi madem efes gelmiyor ben de tuborg getiririm diyerek bizi yeşil tuborg'la tanıştırdı.

ilk anda yüzümüzü buruşturduk. efesin kamyoncu birasını isterük diye kazan kaldırdık fakat bütün isyanımız nafileydi. o sıcağın altında yazın birasızlıktan el mecbur yeşil tuborg içmeye başladık. ilk tattığımda bu ne böyle deyip etiketini okumaya koyulmuştum. farklıydı , "konvensiyonel" biradan daha az alkol vardı bunda: %4. ilk başta kafa yapması için daha fazla içmek zorunda olduğumuza dair geyikler çevirdik, şişesiyle dalga geçtik. concon biralar gibi elle açılan kapağı vardı ve en garibi yeşildi -yine bir uzaylı teorisi daha-.

zaman orada bize çaktırmadan akarken,herkes duruma alışmış isyan\toplu cinnet tehlikesi de geçmişti. tuborg yeşil yeşil damarlarımızda dolaşıyordu. kimse efes kamyocudan bahsetmiyordu. o ilk yudumdaki hissiyatımızla bir kaç hafta içindeki hislerimizi kıyaslayamazdık bile. kendi adıma konuşacak olursam kısaca tuborg yeşile aşık olmuştum.yeşili ilk yudumda olmasa da içtikçe sevmiştim. öyle arzulu ateşli bir aşk olmadığı açıktı ama sağlamdı mutedil yanan bir ocak gibiydi. sadece bir yaz aşkı veya mecburiyetten kaynaklanan bir şey değildi bu. yazlıktan döndükten sonra da envai çeşit biraların sergilendiği süper marketlerde elim hep yeşile gitti.

her güzel şeyin sonu vardır derler. ben ki genelde kötü şeylere hazırlıklıyımdır fakat bunu asla beklememiştim. tuborg, pilsener üretimini satışları nedeniyle durdurma kararı almıştı. artık yeşilsizdim. light bir aşk acısı yaşıyordum, elimden bir şey gelmezdi.

bunun gibi kontrol edemediğimiz o kadar karmaşık ve çok şey vardır ki ancak başımızdan geçip gitmesini izleyebiliriz. daha derin acılar yaşayacağız. acıların bir demir külçesi gibi değil de akıp giden bir su gibi olduğunu düşünelim ve tuborg yeşilin anısına içelim.

hamiş: bazı insanlar tuborg yeşil gibi, o beğenmediğimiz tek yuduma bakıyor bütün hikaye:)...

hamiş2: patrick wolf - hard times
ceylan ertem - insandık